EFSANENİN BAŞLANGICI: AT ÜSTÜNDE ET SATARKEN Yavuz İskenderoğlu’nun anne tarafı ile baba tarafı arasında çok öncelere dayanan bir kan bağı vardır. Anne tarafından büyük dedesi olan Sabit Efendi, 1800’lü yıllar itibarıyla İstanbul’da eğlence ve paylaşmaya düşkün cömertliği ile “Hovarda” lakabı kazanmış meşhur bir kasaptır. Atı üzerinde dolaşarak tel dolapta et satarken bir taraftan da keyif çatan, Fatih, Eminönü, Haliç civarında iyi tanınan, sevilen bir simadır. Yavuz İskenderoğlu’nun büyükbabası Mehmet oğlu İskender Bey de henüz çocukken, belli dönemlerde amcası Sabit Dede’nin yanına gider ona yardım ederdi. Amcası at sürerken eti pişirme görevini üstlenen İskender Dede, o dönemde yatay konumda tutulan tandır kebabın dumanı çevredekileri rahatsız etmesin diye, eti dikey olarak kullanma fikrini ortaya atar. Yeğenini çok seven Sabit Dede, çocukça gibi görünen bu öneriyi küçümsemeyerek, biraz da misafir konumundaki İskender Dede’yi mutlu etmek amacıyla onu cesaretlendirir.
TANDIR DÜKKANIMIZ 1850 yıllarında Mehmet Efendi Lokantası ile işe başlayan aile, o dönemlerde Bursa’da yaygın olan kuzu çevirme ve tandırcılık işi yapmaktadır. Pişirilen etin (tandır veya kuzu çevirme) sabit mekânda olduğu kadar, baş üstündeki tablalarda satıldığı böyle bir Osmanlı döneminde oğul İskender arayışlara girerek “İşi nasıl farklılaştırabiliriz?” ve “Daha iyisini nasıl yapabiliriz?” gibi düşünceleri Amcası Sabit Dede’den aldığı destekle hayata geçirmeye çalışır. Babasının “Başımıza icat çıkartma” sözleri üzerine önce konuyu annesine anlatır, sonra da babasını ikna eder. Sonuçta “Yüzyıllardır yerdeki ateşe paralel olarak pişirilen kuzuyu, dik mangalda ayağa kaldırma!” teklifinde bulunur babasına. Böylece dikey kebap fikrini Bursa’da denerler ve babası Mehmet Efendi’ye desteğiyle iş gelişmeye devam eder.
Yorum ve Fotoğraf Ekle
Üye gİrİşİ yapınız